14 Ocak 2017 Cumartesi

Anadolu’da Mezolitik dönem mi Epi-paleolitik dönem mi yaşandı?

Anadolu’da Mezolitik dönem mi  Epi-paleolitik dönem mi yaşandı?
Yıllardan beri süregelen bu tartışmayı arkeololoji biliminin bize sunduğu bilgiler doğrultusunda açıklayacağım.
Epi-paleololitik istasyonları veriler bakımından incelersek:
Pleistosen sonu holosen başlangıcı hakkında kuzeybatı Türkiye Presitoryasına yönelik yapılmış çalışmalar kazılar gerçekleştirilmiş araştırmacılar tarafından ele alınmıştır. Bu araştırmalar yetersiz olsa da bazı buluntular ve istasyonlar söz konusudur. Marmara Bölgesinde önemli Epi_paleolitik ve erken Neolitik yerleşimler tespit edilmiştir. Bu yerleşim özellileri bize Anadolu ile Avrupa arasındaki kültürel bağlar arası ilişkiyi göstermektedir.
EPİ-PALEOLİTİK YERLEŞİMLER
Marmara bölgesi Epi-paleolitik dönem buluntuları son zamanlarda yapılan yeni çalışmalarla desteklenerek çok daha anlaşılır olmaya başlamıştır.Bu konu üzerinde özellikle Mehmet Özdoğan ve Ivan Gastov çalışmış ve sonuçları yayımlanmıştır.Buluntuların daha çok İstanbul çevresinde yoğunlaşmış olması ilginçtir. Ancak çalışmaların diğer alanlara doğru kaydırılmadı, yeni buluntu yerlerini verecektir ümidini taşımaktayız. Yayınlardan elde ettiğimiz bilgiler dahilinde Yarımburgaz mağarasının yukarı mağara 6 ve 7. Seviyeleri Üst paleolitik ve Epi- paleolitiğe bağlanmaktadır .Ancak Özdoğan bu buluntuların gerçekten de  Epi paleolitik olup olmadıkları hakkında kesin bilgilerinin olmadığını belirtmekle ve tereddütlerini de dile getirmektedir. Bu açıdan  Yarımburgaz’ın  Epi-paleolitik diye anılan buluntularını şimdilik tartışmalı olarak kabul etmekteyiz. Kendi içinde bir bütün oluşturan Yarımburgaz Yukarı ve Aşağı
Mağaraları birlikte ele almadığında, mevcut tortullaşmanın 10 m.yi aştığı
görülür Burada, yeniden eskiye doğru Bizans,Geç Roma, Kalkolitik, Neolitik-, Epi-paleolitik ve  Moustier evreleri mevcuttur.
Ağaçlı: Epi-paleolitik dönem açısından özellikle Ağaçlı Açıkhava buluntuları önemli yer tutmaktadır.Ağaçlı İstanbul’un 35 km kuzey-kuzeybatısındadır. Ele geçmiş olan tüm buluntular Epi-paleolitik karakterler göstermekle birlikte üst Paleolitik buluntulara da rastlanmıştır. Ağaçı Epi-paleolitik dönem buluntuları, Kırım Epi-paleolitiği özelliklerini taşımaktadır. Buradan ele geçmiş olan yontma taş elemanlar arasında geometrik mikrolitliklerin varlığı ilgi çekicidir.
Asar kaya:Kütahya ile Eskişehir il sınırı arasında yer alır.Buradan ele geçen yontmalaş malzeme Turan Efe ye‘göre Paleolitik ve Epi-paleolitik dönemlere aittir.
Çalca: Çanakkale de yer alır.Hiçbir çanak çömleğe rastlanmayan bu yerde sadece yoğun miktarda yontma taş malzeme ile karşılaşılmıştır.Ele geçen çakmaktaşı çok iyi malzemede ve
Domalı –Alaçalı: İstanbul’un Asya yakasında Karadeniz kıyısındadır.Mikro dilgi geleneğine ait teknolojik buluntularla birlikte geometrik mikrolitler de ele geçmiştir.Gastovve Özdoğan’a göre bu buluntular da Epi-paleolitik döneme bağlanmıştır.
Musluçeşme:Balıkesir’de Manyas Gölü’nün en yüksek terasında Aksakal köyünün 3 km batısındadır.Burada Çalcada olduğu gibi bol miktarda yontma taş endüstri ve bazı baltalar ele geçmiş olup hiçbir çanak çömleğe rastlanmamıştır.Musluçeşme yakın çevresindeki çakmaktaşı oldukça kalitelidir.Keçi çayırı,Kalkanlı,Fikir tepe,Ilı pınar,Ege Gübre,Yeşiovayı da Epi-paleolitik yerleşimler içinde sayabiliriz.
Güneybatı Anadolu kısmına bakarsak Türkiye toprakları üzerindeki Paleolitik-Neolitik geçişine ilişkin ve hatta Neolitik Çağ yerleşimlerine bakıldığında,geniş ancak Türkiye’nin güney yarısında belirli bir hat boyunca ilerleyen bir yerleşim grubu ile karşılaşırız. Türkiye’nin güney kısmında geç Epi-paleolitik ve Neolitik yerleşimlere ait kronolojik ve kültürel bilgilerimiz yeterince vardır ve gün geçtikçe çoğalmaya devam etmektedir.
Güneybatı Anadolu’ya ait en kapsamlı bilgiler Öküz ini Mağarası ile Karain-B  mağarasından ele geçmektedir.Ancak her iki mağaranın da benzer bir özelliğidir ki; erken Epi-paleolitik katlaşımın bitmesi ile çanak çömlekli neolitik buluntuların bir anda başlaması kültürel devamlılığın izlenebilmesinde büyük sorunlar ortaya çıkarmaktadır.Öküz ini ve Karain-B mağaralarının Epi-paleolitik katlaşımları M.Ö. yaklaşık 19.000-17.000 civarında başlar.Bu tarihlerde özellikle geometrik olmayan  mikrolitlerin basın olduğu bir yontma taş endüstri grubu ile karşılaşıyoruz.Mikrolitikler arasında en genel tipler sırtlı dilgicikler,mikrogravet uçlar ve uzun çeşitkenar üçgenler ile özetlenebilir.Epi-paleolitik katlaşımın en genel hayvan türleri ise koyun ve keçidir.Dolayısıyla tüm ekonomi avcılık ve toplayıcılığa bağlı gelişmiştir.Enteresan bir şekilde Karain-B Mağarası’nın Epi-paleolitik katlaşımı bu grubun sona ermesiyle son bulur uzun bir hiatsün ardından çanak çömlekli neolitik unsurlar karşımıza çıkar.Erken Epi-paleolitik seviyelerdeki bu  bu görünüme karşın,Öküz ini Mağarası’nın Epi-paleolitik katlaşımı  devam etmektedir G.Ö yaklaşık 13.000 civarında öküzininde  geometrik mikrolitiklerin baskın olduğu  bir Epi-paleolitik katlaşım başlar.Lokal radyolit hammadde kullanımı devam eder ve tek kulplu çekirdeklerde az da olsa bir artış gözlemlenir.
Diğer bir makalede güneybatı Anadolu hakkında şu bilgiler yer almaktadır.
Şimdiye değin yapılan kazı çalışmaları sonucunda,Karain mağarasının kültürel katlaşımı içinde gerçek Epi-paleolitik seviyeler B gözünden ele geçmiştir.Bu seviyeler Öküz ini Epi-paleolitiği gibi çok kalın bir katlaşım oluşturmamakla birlikte,stratigrafik pozisyonda ele geçtiklerinden ötürü,oldukça önemli belgeleri teşkil ederler. Karain mağarası B gözü Epi-paleolitik seviyeleri,geometrik olmayan mikrolitklerin baskın oluşuyla nitelenir.Öküz ini Mağarası’nın alt seviyesiyle benzerlik içinde olan Karain Epi-paleolitiği,bu seviyelerden yapılan bir yaşlandırma sonucunda G.Ö. 16.250 C14 yaşı vermiştir.Aslında Karain Mağarası’nın Epi-paleolitik dönem çalışmaları halen devam etmektedir. Bu mağaranın A,B ve C kavitelerinin Epi-paleolitik dönem katlaşımı içerdiği göz önünde bulundurulacak olursa oldukça geniş bir yaşam alanı olduğu dikkat çekicidir. Bu durumda Karain Mağarası’nın’ Epi-paleolitik dönem buluntularının gelecek yıllarda bizlere vereceği daha çok bilgi olduğu şüphe götürmez bir gerçektir.Yapılan çalışmalar sonucunda Çarkininden toplanan yontmataş yüzey malzemeleri arasından Epi-paleolitik bağlanabilecek çeşitli tiplerde buluntular ele geçmiştir.Ayrıca Kızılin'den ele geçen yontmataş malzemelerinin  Epi-paleolitik döneme ait özellikler taşıdığı bilinmektedir.
Anadolu’nun Epi-paleolitik dönem açısından şimdiye değin en çok araştırılmış olan yerleşinm yeri Antalya’nın yaklaşık 31 km kuzeybatısındaki Öküzini mağarasıdır. Öküz ini mağarası buluntu topluluklar stratigrafi konumundan ötürü Anadolu açısından oldukça önemlidir.Çünkü Anadoludaki ilk Epi-paleolitik dönem kronolojik stratigrafi bu mağaranın kazısı sonunda yapılabilmiştir. Bununla birlikte Anadolu’da yapılmakta olan yeni prehistorik araştırmalarla böylesi birçok buluntu yeri daha günışığına çıkartır inancındayız.
Beldibi Kaya Sığınağı da  güneybatı Anadolu’daki önemli Epi-paleolitik yerleşim yerlerinden birisidir.Antalya il merkezinin 24 km güneybatısında ve Beldibi Köyü’nün yaklaşık 3 km kuzeyinde  denizden yaklaşık 100 metre uzakta ve 25 m yüksekte yer almaktadır
Karain.üzerine çok kapsamlı araştırmalar yapılmış daha ayrıntılı incelersek kültürel stratigrafi
Çok zengin bir buluntu topluluğunu içeren Holosen dolgunun seviyelerinin büyük
bir kısmı karışıklık göstermektedir.
İlk Tunç, Kalkolitik Çağ çanak-çömlek parçalarıyla, hatta üst seviyelerde Oküzini'nden
tanıdığımız Epipaleolitik yontmataş endüstri öğeleri karışık
olarak bulunmaktadır. Bugüne değin, Karain favnasına dayanarak, traverten ovasında bir
bataklık ya da gölün var olabileceği savını ileri sürmüştük. Bu görüş açısından
yola çıkarak, Jeolog M.Pawlikowski'nin önderliğinde yapılan
Araştırmalar sonucunda ovada, gerçekten de Pleistosen boyunca ve Holosen'
in başlangıcında bir gölün bulunduğu, kanıtlarıyla gün ışığına konulmuştur
Bu saptama ise, gölün çevresinde açık hava sitlerinin bulunup bulunmadığı sorununu gündeme geçirmiştir, Bu açıdan yapılan yüzey taramaları sonucunda çoğu açık hava işlik yeri olan 13 merkez saptanmıştır Böylece Orta Paleolitik, özellikle de Epi-paleolitik süresince insanların, bir yandan Katı'an Dağı kaya sığınaklarını iskan ederken, öte yandan göl kenarında geçici konaklama yerlerini oluşturdukları ve buralarda aletlerini üretmiş oldukları belirlenmiştir. Hatay bölgesinde 1950'li yıllardan beri yürütülmekte olan kapsamlı kazı ve arazi çalışmalarına rağmen, bugüne değin elde edilmiş Epi-paleolitik buluntu son derece azdır. Bu durum Türkiye'nin Akdeniz kıyılarındaki diğer buluntu yerleri ve Levant'taki Epi-paleolitik buluntuların bolluğu düşünülecek olursa son derece şaşırtıcıdır. Bunlar, yörede
ele geçirilen ilk insitu Epi-paleolitik kalıntılardır.
Üçağızlı Mağarası: Suriye sınırına çok yakın bir mesafede yer almaktadır ve denizden
yüksekliği yaklaşık 18 m.dir. Mağaranın doğusunda uzanan sırt duvarlarının önünde
ve güneyinde bulunan yan odada  insitu çökeller bulunmaktadır
Daha önceki deneme kazılarından, mağarada stratigrafik katmanlar içeren Erken
Paleolitik'in en az iki evresinin bulunduğunu bilmekteydik. 1999 yılında buna ilaveten
Epi-paleolitik içeren çökerlere de rastlanmıştır. Üçağızlı Mağarası'nda Epi-paleolitik kalıntıların bulunduğu iki alan mevcuttur.
Bunlardan bir tanesi mağaranın güney ucunda bulunan yan odada yer alır ve
yaklaşık olarak üç metrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Güney uçtaki bu rezervden
çıkarılan buluntular; taş aletlerle birlikte faunal kalıntıları ve önemli miktarda süs eşyası
olarak kullanılmış deniz kabuklarını içerir.
Taş aletler içerisinde mikrolitler yoğunluktadır. Yeniden işlenmiş aletler içinde en
sık rastlananı "microgravette"lerdir. Bunlar Epi-paleolitik Çağın epeyce başlarına ait
olduğuna işaret etmektedir . Mağarada Epi paleolitik kalıntıların bulunduğu ikinci alan kuzeyde yer almaktadır.
Bu kalıntılar, bugünkü zeminin yaklaşık olarak üç metre yukarısında doğu duvarına
yapışıktır ve birleşmiştir. Burada ele geçirilen sırtlı dilgiler, dilgi çekirdekleri ve boncuk
olarak kullanılan deniz kabukları, buluntuların Epi paleolitik çağa ait olduğunu kesinleştirmek
için yeterli özelliklere sahiptir.
Bu Epi paleolitik buluntuların  önemli özelliklerinden biri de jeolojik olmalarıdır.
Neredeyse üç metrelik bir depozit (Üst Paleolitik ve Epi paleolitik) mağara tavanı çöktükten
sonra aşınarak yok olmuştur. J3u kalıntılar ayrıca çökmenin ne zaman olduğuna
dair ipuçları sunar ki, biz bu olayın Üst Paleolitik yerleşimden bir hayli sonra gerçekleştiğini
düşünmekteyiz. Hatay'da Epi paleolitik depozitlerin az olduğu kanısı kuvvetlendirilmiştir.
Mağarada bulunan Erken Paleolitik'in bu iki evresi Doğu Akdeniz'deki insan
adaptasyonları konusunda bize son derece önemli yeni bilgiler vermiştir.

Kahramanmaraş,Akdeniz Bölgesi’nin kuzeydoğusunda yer alan,coğrafik olarak Akdeniz,Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgesi özellikleri gösteren ilimizdir.Afşin,Elbistan,Ekinözü,Nurhak ve Çağlayancerit illeri Doğu Anadolu Pazarcık ve Türkoğlu ilçeleri Güneydoğu Anadolu; Kahramanmaraş merkez, Andırın ve Göksun ilçeleri Akdeniz bölgesi özellikleriyle fark edilmektedirler. Bu özellik Kahramanmaraş’a, bölgeler arasında doğal geçitlerin yoğunlaştığı bir yer olma niteliği kazandırmıştır.
 Pazarcık Kahramanmaraş’ın güneydoğusunda yer almaktadır. Pazarcık ilçesi paleolitik istasyonlar açısından oldukça verimlidir.İlçe merkezinin içinde kalan ve Yusuf’un Kayası mağarası bu önemli istasyonlardan biridir.Ne yazık ki kaçak kazılarla yoğun bir şekilde tahrip görmüş ve görmekte olan Yusuf’un Kayası mağarası,üst paleolitik ve olasılıkla da Epi-paleolitik kültürel katlaşımına sahiptir. Kaçak kazı çukurlarının atık toprağında ve çukurların içinde dilgicik teknolojilerine dayalı bir endüstri gözlemlenmiştir.Üst paleolitik Abriaudi uç örneğiyle birlikte  sırtlı dilgiciklerin saptandığı Yusuf’un kayası mağarası içinde çok sayıda öğütme taşları bir grup halinde gözlemlenmiştir.. Bu genel görüntü,Yusuf’un kayası mağarasının paleolitik çağın geç evrelerine ait olabileceğini göstermektedir. Bu mağarada gerçekleştirilecek sistematik kazılar, Anadolu Prehistoryasında Üst Paleolitik ve Epi-paleolitik’le ilgili sınırlı bilgileri geliştirmeye yarayacaktır.
Direkli Mağarası Kahramanmaraş’ın aşağı yukarı 70 km kuzeybatısında, Kahramanmaraş-Kayseri karayolu üzerinde bulunan Döngel Köyü’nün2,5 km. kuzeydoğusunda yer almaktadır.
Direkli Mağarası Epi-paleolitik dönem yontmataş materyalleri,geometrik mikrolitiklerden yarımayların baskınlığı ile ön plana çıkmıştır.Bu özelliği ile kronolojik olarak Erken Natufian özellikler gösteren Direkli Mağarası Epi-paleolitiği karbon tarihine göre Geç natufian ve hatta Erken Harifian kültürleri ile çağdaştır. Direkli Mağarası Epi-paleolitik yerleşiminde sezonluk iskânın varlığını kanıtlayan diğer bir kanıt, hayvanların yaşlarıdır. Çok sayıda dağ keçisi ve kaplumbağa tüketilmiştir.Direkli mağarası genel buluntularıyla Anadolu Epi-paleolitik kültürlerine önemli kanıtlar sağlayabilecek bir potansiyele sahiptir.Epi-paleolitik dönem kazılarının bölgede sayısal azlığı,kronolojik karşılaştırmaları zorlaştırmaktadır.Ancak gerçekleştirilen yüzey araştırmaları ile Epi paleolitik dönem iskânlarının bölgede bulunduğu gerçeği göz önüne alındığında,ileriki yıllarda bu dönemin aydınlatılmasında önemli adımlar atılabileceği yadsınamaz.
 

Anadolu’yu buluntu toplulukları bakımından mezolitik devre göre incelersek

Baradız’ da kazılarla elde edilen sileks mikrolitler; Tekeköy A mağarasından çıkarılan sileks âletler, form ve teknik bakımından Mezolitik devrin en doğru vesikaları oldu Baradiz ve Bozanönü çevresi araştırmaları : Bu mıntakada 1938 yılında Prof. Dr. H. Louis tarafından coğrafya araştırmaları yapılırken, Baradız'da  mikrolit aletler veren küçük bir kum tepesi tetkik edilmiş, ve üzerinden toplanan ilk mikrolitler Prof. Dr. K. Bittel
tarafından ihtimalle Mağdaleniyen, Mezolitik ve Neolitik devirlerinden
birisine ait olacakları kaydedilmişti. Türk Tarih Kurumu adına 1944 yılında bu tepede bir kazı yapılmış ve ele geçen yeni mikrolitlerin yaşı Mezolitik olarak teşhis edilmişti. Buradan
alman kesit üç seviye göstermektedir. 0.30, 0.40 metre olarak tesbit
edilen üstteki iki kat mikrolit, ve kırık çanak çömlek parçaları veren karışık
bir tabakadır. Çanak çömleksiz, mezolitik devrin mikrolitleri daha
ziyade 1.65 metre kalınlığı bulan ve bünyesi ince kumlardan ibaret olan üçüncü tabakadan çıkmıştır . Aletlerin ince kum, ve kis parçaları katları içinde kalmış olması; çok uzak bölgelerde olmasına rağmen tortullaşma, ve katlaşma bakımından, Tekeköy (Samsun) A mağarası dolgusunun alet veren yataklarına yakınlık göstermektedir.Baradiz Mezolitik buluntu yeri çevresinin yüksekliğinden alttadır. Mezolitik yeri (Baradiz, Tekeköy, Kars çevresi), Mezolitik tipinde, fakat az tipik mikrolitler vermiştir. Isparta İl bütünü, farklı kültür ve yerleşim (Üst Paleolitik’ten günümüze; Phryg, Lidya, Pers Dönemi,Hellenistik, Roma, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemleri gibi) akışlarının izlenebildiği bir alandır. Gönen İlçe tarihinin anlaşılmasını sağlayan bulgu ve bilgiler, bu sınırlar içindeki en eski yerleşmelerin üst Paleolitik ve Mezolitik Dönemlere ait olduğunu göstermektedir. Gönen İlçesi’nin tarihi geçmişi de bu kronolojiyi izlemekte ve bu dönemlere ait bulgular ilçenin farklı yerleşmelerinde yer almaktadır .İncelendiğinde,Gönen ilçesi Kızılcık, İğdecik ve Gümüşgün Köy sınırları içinde anıtsal yapı, antik kent ve sivil mimari örneklerin yer aldığı görülmektedir.Tarihsel gelişimin izleri bir kısmı tescillenmiş yapı ve sit alanı olarak ilan edilen alanlarda izlenebilmektedir.
Orta Anadoluda diğer bir mezolitik olduğu kabul edilen mikrolitik endüstri Ankara yakınında Macun çayı ismi ile anılan suyun sekilerindeki greviyelerde bulunmuştur.
 Karadeniz bölgesinde Samsun’a çok yakın bulunan Fındıcak Vadisinde bir kaya sığınağında bulunan mikrolitik endüstrisinde mezolitiğe ait kabul edilmektedir.
Karainde 1946 dan 1955 e kadar yapılan kazılarda ve elde edilen neticelere göre mezolitik bulunmamıştır.
Anadolu’da Mezolitik mi yasandı Epi-paleolitik dönem mi yaşandı başta sorduğumuz bu sorunun cevabını sonda vermek üzere şunlardan bahsedeceğim.Anadolu’nun birçok medeniyete ev sahibi olduğunu geçiş yolları üzerinde bulunduğunu birçok kez derslerimizde yineledik böyle güzergahı güzel bitki ve hayvan çeşitliliği açısından önemli olan topraklarda en eski uygarlıklar tarafından yaşanmaması mümkün degildir ki okuduğum makaleler de bunu göstermektedir rapora kısaca göz atarsak Isparta dışında Akdeniz bölgesinde genel olarak Epi-paleolitik çağın yaşandığını görmekteyiz.Anadolu’nun iç kısımlarında ise daha çok mezolitiği görmekteyiz insan bazen yanılgıya düşüp burada ikisi de yasanmıştır diyerek kestirmek istese de bu tartışmaya son noktayı koyacak bilginin bu makalede olduğu kanısındayım.

Başka yazılarımızda da belirtmiş olduğumuz gibi, bir diğer tartışmalı konu da Mezolitik Çağ bilmecesidir. Bu sorun sanırız bir müddet daha karşımıza çıkmaya devam edecek. Bu durumda sorulacak soru çok basittir: Anadolu’da Mezolitik Çağ ve/veya Mezolitik yaşam tarzı var mıdır, yok mudur? Konumuzun biraz dışında olmasından ötürü
bu tartışmayı burada açmaktan kaçınıyoruz. Ancak, bu tartışmaya yönelik çalışmaların da varlığını belirtmek isteriz. Mezolitik teriminin tartışılması bir yana, Mezolitik Çağ’a ait olan tardenoasian kültüre ilişkin bir takım yazılarla karşılaştık. Bu kültürün Anadolu’da 20.yy’ın ortalarında ortaya atılmış olmasının nedeni, Ankara Macunçay sekilerinde ortaya çıkan mikrolitler ve mikroburinlerden kaynaklanmıştır. Bu mikrolitlerin çoğunluğunun trapez biçimli olması ve mikroburinlerin varlığı gerekçe gösterilerek, Avrupa’nın Mezolitik Çağ tardenoasian kültürüne odaklanılmış olunması,günümüzde bir anlamda paradoks yaratmaktadır. Kansu bir yayınında şöyle yazmıştır: “Şu hakikat de malûmdur ki, (micro-burin’ler Tardenuvaziyen endüstride mevcut olmakla beraber, yokluğu bu endüstrinin Tard. olamıyacağına delâlet edemez ve fakat varlığı, o kültürün Tard. olduğunu derhal tayin eder Gerçekten Micro- Burin’ler bu kültürün bir remzidir Macun çayı mikrolitleri içinde 20 den fazla bu pigme-burin’lerin bulunuşu, bu kültür bakiyelerinin Ankara Mesolitik Tardenuvaziyen kültürünün varlığını ispata yetebilir”. Oysa bugün mikroburinlerin bol miktarda ele geçtiği birçok Levant ve/veya Zagros kültür kompleksleri ile karşı karşıyayız. Nasıl bunlara tardenoasian diyemeyeceksek, Ankara mikrolitik buluntu topluluklarına da temkinli yaklaşmak gerekmektedir. Ayrıca, adı geçen bu mikrolitlerin birine dahi ulaşılamamış olunması, bu tartışmayı temelsiz bir platforma oturtmaktadır. Bu durumda söyleyebileceğimiz hemen her şeyin de
spekülatif olması kaçınılmaz bir gerçektir. Değil Ankara, yukarıda da belirtmiş olduğumuz gibi Anadolu’da Mezolitik Çağ’ın varlığı ya da yokluğu, henüz yeni bir gündemle ortaya çıkmaya başlamıştır.Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın da söylemleri vardır. Kendisi bu konuda; özellikle Ağaçlı buluntularının Öküzini buluntularından tipolojik olarak farklı olduğunu belirtmekle37 birlikte, Öküzini mağarası tardiglasiyer dolgularının Mezolitik bir yerleşim olup olamayacağının da düşünülmesi gerektiğini vurgulamaktadır38. Ancak şimdiye kadar yapılmış olan çalışmalar sonucunda, Öküzini için artık gerçek bir Epi-paleolitik Dönem yerleşim yeridir demek sanırız çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır. çünkü, Ağaçlı ya da Marmara Bölgesi’ndeki benzer yontmataş tipolojiler gösteren yerleşimlerin daha çok batı Anadolu geleneğine ait olduğunu düşünmekteyiz. İşte bu noktada, İç Anadolu Bölgesi ve özellikle de Ankara’nın mikrolitli endüstrilerinin hangi kültür bölgesi grubuna girdiği gerçek bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Kansu ve Ozansoy’un bulduğu Macunçay mikrolitlerinin nerede olduğu hakkında bir fikrimiz olmadığından dolayı, bu konuya gerçekçi bir çözüm
bulmak da şimdilik imkansız görünmektedir. Bu durumda, Anadolu’da (Türkiye Cumhuriyeti topraklarındaki Trakya dahil) gerçek Mezolitik Çağ’ın varlığı ya da yokluğu insitu bir stratigrafik katlaşımdan ortaya çıkacak buluntulara bağlıdır. Böylesi bir yerleşimin saptanabilmesi çok önemlidir. Açıkçası, eğer Anadolu’da gerçek bir
Mezolitik yerleşim var ise, bunun hemen hemen Çanak Çömleksiz Neolitik dönem ile çağdaş olabilecek konar-göçer gruplarda aranması gerekebileceğini ve özellikle de kuzeybatı Anadolu’da olabileceğini düşünmekteyiz. Çünkü Mezolitik yaşam tarzı;insanın, özellikle kuzey yarı küre ortası ve kuzeyinde (Avrupa’nın Akdeniz kıyı şeridi ve kuzeyi dahil), buzulların erimesi ile ortaya çıkan yeni ekolojik şartlara adaptasyonudur şeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla,böylesi bir yaşam tarzı da olasılıkla, belki batı Anadolu ya da kuvvetle kuzeybatı Anadolu içinde olmalıdır. Eğer bu konuda yanılıyor isek; batı ve kuzeybatı Anadolu avcı-toplayıcı geleneğinin ve kültürel buluntularının, Holosen başlangıcında bütünüyle doğuyla aynı olması gerekmez miydi? Oysa ki şimdilik durum bunun tam aksi yönünde görünüyor. Özdoğan’ın tespit etmiş olduğu geç pleistosen Marmara Bölgesi yüzey buluntuları bunun en güzel kanıtlarını sergilemektedir. Bu buluntuların da tarihlendirilebileceği bir insitu yerleşim yerine rastlamak, tabiri yerindeyse “kapıyı aralamak” anlamına gelecektir. Söylemlerimiz tartışmaya açıktır ve bunun tam aksi de iddia edilebilir Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın da söylemleri vardır. Kendisi bu konuda; özellikle Ağaçlı
buluntularının Öküzini buluntularından tipolojik olarak farklı olduğunu belirtmekle37 birlikte, Öküzini mağarası tardiglasiyer dolgularının Mezolitik bir yerleşim olup olamayacağının da düşünülmesi gerektiğini vurgulamaktadır38. Ancak şimdiye kadar yapılmış olan çalışmalar sonucunda, Öküzini için artık gerçek bir Epi-paleolitik Dönem yerleşim yeridir demek sanırız çok daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Çünkü, Ağaçlı ya da Marmara Bölgesi’ndeki benzer yontmataş tipolojiler gösteren yerleşimlerin daha çok batı Anadolu geleneğine ait olduğunu düşünmekteyiz. İşte bu noktada, İç Anadolu Bölgesi ve özellikle de Ankara’nın
mikrolitli endüstrilerinin hangi kültür bölgesi grubuna girdiği gerçek bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Kansu ve Ozansoy’un bulduğu Macunçay mikrolitlerinin nerede olduğu hakkında bir fikrimiz olmadığından dolayı, bu konuya gerçekçi bir çözüm bulmak da şimdilik imkansız görünmektedir. Bu durumda, Anadolu’da gerçek Mezolitik Çağ’ın varlığı ya da yokluğu in situ bir stratigrafik katlaşımdan ortaya çıkacak buluntulara bağlıdır.Açıkçası, eğer Anadolu’da gerçek bir Mezolitik yerleşim var ise, bunun hemen hemen Çanak Çömleksiz Neolitik dönem ile çağdaş olabilecek konar-göçer gruplarda aranması gerekebileceğini ve özellikle de kuzeybatı Anadolu’da olabileceğini düşünmekteyiz. Çünkü Mezolitik yaşam tarzı; insanın, özellikle kuzey yarı küre ortası ve buzulların erimesi ile ortaya çıkan yeni ekolojik şartlara adaptasyonudur şeklinde özetlenebilir. Dolayısıyla, böylesi bir yaşam tarzı da olasılıkla, belki batı Anadolu ya da kuvvetle kuzeybatı Anadolu içinde olmalıdır. Eğer bu konuda yanılıyor isek; batı ve kuzeybatı Anadolu avcı-toplayıcı geleneğinin ve kültürel buluntularının, Holosen başlangıcında bütünüyle doğuyla aynı olması gerekmez miydi? Oysa ki şimdilik durum bunun tam aksi yönünde görünüyor. Özdoğan’ın tespit etmiş olduğu geç pleistosen Marmara Bölgesi yüzey buluntuları bunun en güzel kanıtlarını sergilemektedir. Bu buluntuların da tarihlendirilebileceği bir insitu yerleşim yerine rastlamak, tabiri yerindeyse “kapıyı aralamak” anlamına
gelecektir. Söylemlerimiz tartışmaya açıktır ve bunun tam aksi de iddia edilebilir.
Bunun dışında kalmakta ve tamamıyla bilinmeyenleriyle dolu bir alan olarak gösterilmektedir. Bu durumda İç Anadolu Bölgesi için yapılması gereken en önemli şey, özellikle geç pleistosen-erken holosen dönemlere ilişkin çalışmaların yoğunlaştırılması olacaktır. Aksi taktirde sadece yayınlardan bildiğimiz Macunçay mikrolitlerinin açıklanabilmesi mümkün görünmemektedir. Ancak, Kozlowski’nin söylemine göre, biraz önce de belirtmiş olduğumuz gibi özellikle
batı Anadolu, güneydoğu Avrupa ile ilişkili görünmekte ve bizim savımızı da kuvvetlendirmektedir. Yani bir anlamda ilişkilerin doğuyla değil batıyla olduğu desteklenmektedir. İç Anadolu Bölgesi hakkında edindiğimiz son bilgiler, Epi-paleolitik Dönem’e ilişkin kanıtların yoğunlaştığı yönünde olmuştur.

Sonuç olarak kısa bir yorum eklersem Anadalu da Epi-paleolitik dönem yaşanmıştır.Anadaluda Epi-paleolitik yaşanırkan Avrupa Mezolitik dönemi yaşamaya başlamıstır Anadaluda Mezolitikleşme süreci yaşanmadan Neolitiğe geçilmiştir



HACETTEPELİ ÖĞRENCİLERE KIYAĞIM OLSUN ONLAR ANLADI.

13 Ocak 2017 Cuma

SKOLYOZ ve TEDAVİ SÜRECİM - BAHTİYAR KAMBUR

Merhaba Arkadaşlar ,
 Ben bir skolyoz hastasıyım ve eger siz de bu yazıyı okuyorsanız skolyozu tanımışsınız demektir 
skolyoza arkeolog gözüyle bakmasam olmazdı hemen kendi tedavi süreçlerimi anlatmaya başlamadan önce zamanında Hatay Arkeoloji Müzesinde gördüğüm ve beni anında kendine çeken acaba o meshur bahtiyar kambur mozaiği de skolyoz hastası mıydı diye düşünmeden edemediğim mozaigi sunuyorum sizlere

bahtiyar kambur ile ilgili görsel sonucu,

Bu mozaiği kendimle okadar bütünleştirdimki bir süre kendime bahtiyar kambur lakanı taktım 

Bu mozaikteki KAICY  '' SEN DE '' anlamına gelmektedir yanı bana hangi gözle bakarsan sen de aynısını yaşa anlamına gelmektedir. Eskiden insanlar bu yazıyı evinin görülmeyen yerlerine yazar kötülüklerlen korunduğunu düşünürmüş.

Skolyozla tanışmam  biraz uzun oldu ilkokul 7. sınıfta beden eğitimi öğretmenim Hatice Hocam sayesinde oldu ben koşarken sırtımda bir farklılık olduğunu görmüş ve aileme haber verdi daha sonrası hastahaneler tanı koyulması diye devam etti . Skolyoz olduğumu öğrenmeden önce ailem hep kambur yürüdüğüm biraz daha dik yürümem gerektiği uyarılarında bulunurdu. Bu olaylardan sonra  bulunduğumuz ildeki bir devlet hastahanesine gidip hastalığım hakkında bilgi aldık. Daha sonra özel bir hastahaneye gidip tedaviye başladık . Tedavi sürecümde benim skolyozumun ilk baslangıç seviyesi 40 derece idi . Skolyozu 40 derece olan hastalara ameliyat önerilir bana da önerildi fakat bunun yanında bir alternatif daha sunuldu KORSE kullanmam . Korse sürecim tam bir kabustu korse için önce bir medikalciye gittik  gövdem alçıya alınıp kalıp çıkartıldı ve bır hafta sonra korsem hazırdı legen kemiğimden göğsüme kadar sert plastik göğsümden boynuma kadar uzanan demirler. Ogüm o küçük bedenim ve kaldıramayacagım o yükle okadar ağlamışımki ömrüm boyunca babamın bana bir ozaman sarıldığını bilirim bir de annem ölmeden önce.
skolyoz korseleri boyunluklu ile ilgili görsel sonucu
korsemin boyun kısmı boyleydi alt kısmı kürek kemiğime kadar uzanan sert plastik . Tam ergenlik çağında okumda alay ettiler ,yan sınıflardan korseme bakmaya geldiler ,yollarda düştüm kalkamadım  bana yumruk atmaya calısıp elini kıran bir arkadasim nile olmustu kıyafetin altundan giydiğim için tek boyunluğu görünüyordu .
Her gün ağladım haftada 2 saat çıkarma şansım olan bu korseyi takmamak için skolyoz olduğum için her güm ağladım 1 sen boyunca 
Ama sana şunu söyleyeyim geçer geçiyor tek hasta sen değilsin biliyorum üzülüyorsun ama bu hikayenin sonu kötü bitmeyecek .
Bu aralarda kontrollere gidiyoruz tabi skolyozumun dercesi her düştüğünde evde bayram havası . Babam korsemi günlük cıkarmama izin vermezdi ama annem babam dışarı gittiğinde veya işteyken o görmeden bir -iki saat dinlenmeme izin verirdi .
1 senenin sonunda doktorumun izmire gittiğini öğrendim üstelik bize de bir önceki kontrolümüzde bundan bahsetmemişti yerine gelen bir doktorla devam ettik bir süre ama bu arada benim liselere giriş sınavım yaklaştı öyle olunca ben korseyi takmamaya ailemide ikna etmeye başladım daha sonra ne mi oldu 40 derecelik skolyozum sınavım bitip tekrar doktora gittiğimixde bir hayli ilerlemişti bu arada o liselere giris sınavınıda kazanamadım bundan sonraki sürecim ameliyat süreci o birhayli uzun  devamını yazacağım iyi okumalarrr :)


ADETA DEDİKODUCU BİR AMCA - HERMES

Merhaba Arkadaşlar,
Size adeta dedikoducu amca modundaki Hermes' i tanıtacağım. Hermes dediğimde aklıma alt komşumuz Ahmet Amca aklıma geliyor. Hermes tanrıların dedikoducusu ise Ahmet Amca da bizim mahallenin dedikoducu amcası sacede Hermesinki gibi kanatlı ayakkabıları yok. Ama bildiğim bir şey varkı Ahmet Amca da Hermes de işlerını layıkıyla yapıyor. Keyifli okumalar :)


hermes mitoloji ile ilgili görsel sonucu



Hermes Titanlar soyundan Maia 'nın  Zeusla birleşmesinden doğmuştur.
Tanrıların ve özellikle Zeus' un habercisi olarak görev alan Hermes Olymposlu tanrıların en özgünlerinden biridir.


 Kurnazlığı ve zekiliği ile ün salmıştır. Akıllı, hızlı ve tanrıların en kurnazı olduğundan tanrıların ulağı (habercisi) görevini üstlenmiştir. Yolcuların koruyucusu, yolunu kaybedenlerin ve ölülerin kılavuzu olan kişi olarak da inanılmıştır. Çok kurnaz olduğundan dolayı hırsızların ve tüccarların da tanrısıdır. Tanrıların en renklisidir. Tabiri caizse en fırlama tanrıdır. Yaptığı oyunlar ve kurnazlıklarla hep efsanelere konu olmuştur.


   Mükemmel lir (o zaman ki döneme ait bir çalgı) ustası hatta lirin mucididir. Zarı bulan ilk kişi olduğuna düşünülür. Bunun yanında birçok icadı ( notalar, astronomi, spor...) olduğuna inanılır. O kadar yeteneklidir efsaneye göre doğar doğmaz yürür, kaplumbağa kabuğundan liri icat eder ve mükemmel bir şekilde lir çalmaya başlar. Hermes lir çaldığı zaman etkilenmemek mümkün değildir.
   Hermes elinde ona Apollon'un verdiği üzerinde iki yılanın bulunduğu sihirli değnek ve Zeus'un hediyesi kanatlı ayakkabılar ile betimlenir.  Pan,  Hermaphroditus,  Tyche, Abderus ve Autolycus Hermes'in çocuklarından bazılarıdır. Roma mitolojisinde adı Merkür olarak geçmektedir.
hermes tanrı
Hermes

   Hermes'in adı bir çok efsanede geçer. Tabi böyle üstünlüklere sahip bir kişinin hikayeleri de zeka doludur. Bu hikayelerin bir iki tanesine özetle değinmek istiyorum.
   Hermes doğduğu günün akşamı ayaklanır ve yürür. Hermes bebeken bir gün Apollon'un gözetimindeki ineklerini otlatırken görür ve kurnazlığı ile ineklerden 50 tane çalar. Çaldığı inekleri bir mağaraya götürür. Apollon inekleri bulduğunda çok şaşırır. Çünkü bunu yapan bir bebektir. ApollonHermes'i cezalandırmak ister fakat Hermes lir çalmaya başlar. Lir sesini duyan Apollon çok etkilenir ve Hermes'e bir şey yapamaz.
   Bir diğer hikayede ise Zeus'un karısı Hera çok kıskançtır. Zeus'un aşklarından biri olan İo'yu tutsak eder. Başına da 100 gözü olduğuna inanılan Argos adında bir canavar gözcü koyar. Argos uyusa bile tüm gözleri kapanmadığından dolayı olan biteni görür. Bunu öğrenen Zeusİo'yu Hera'nın elinden kurtarmak için Hermes'i görevlendirir. HermesArgos'un yanına gittiğinde Lir'ini çalmaya başlar ve Argos'un tüm gözleri kapanır. Böylelikle Hermesİo'yu Zeus'a götürür.
   Son olarak; Hermes aklı, zekası, kurnazlığı ve saygınlığı ile tüm herkes tarafından çok sevilmiştir. Bu özellikleri Hermes'i mitolojinin kahramanlarından biri yapmıştır. Zeus ve Apollon'un en sevdiği tanrılardan biridir.



12 Ocak 2017 Perşembe

HAVA ATMALIK MİTOLOJİK BİLGİLER - AFRODİT

Merhaba Arkadaşlar,

Bir arkeoloji mezunundan bulunduğunuz ortamda hava atmalık bilgiler geliyor sizlere. 
uzun uzadıya bilgi vermeyeceğim şöyyyle bir değinip geçeceğim mitolojik karakterlere. 
Yakınınıza eşinize dostunuza kahve yudumlarken şuh kahkahalar eşliğinde bu hikayeleri anlatmanız tavsiye olunur . Keyifli okumalar dilerim 

APHRODİTE

 


Afrodit (YunancaἈφροδίτη), Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçasıRoma mitolojisindeki ismi Venüs'tür. Gigantlar arasındaki karşıtı Periboia'dır.
Aşk ve güzellik tanrıçası Aphtodite'nin doğuşu üzerine iki efsane mevcuttur
Birincisi: Hesiodeos Thegonia eserinde bu tanrıçanın denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu anlatır. 
Olay şöyle gelişmiştir.
Uranos Gaia' dan doğan çocuklarını doğar doğmaz toprağın bağrına soktuğu için toprak ana şişmekte ve korkunç sancılarla kıvranmaktadır  bu yüzden son oğlu Kronos'a bir tırpan verir , Kronos da bu tırpanla babasının  hayalarını ( testislerini) keser ve denize atar böylece Aphrodite dünyaya gelir ( Thegonia. 160-206)
Theognia 'da Aphrodite doğuşu şu şiirle anlatılmıştır:

Dalgalı denize atar atmaz onları
Gittiler engine doğru uzun zaman
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal organdan;
Bir kız türeyiverdi bu ak köpükten.
Önce kutsal Kythera'ya uğradı bu kız,
Oradan da denizlerle çevrili Kıbrıs'a gitti.
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar,
Bir köpükten doğduğu için."


HOMEROS'a GÖRE APHRODİTENİN DOĞUŞU:



Homeros 'a göre Aphrodite Dione' den doğmuştur 
İlyadada  anne  kız ilişkisi şöyledir: Yiğit Diomedesle çarpışop yaralanan  Aphroditeyi anası Dione kollarına alır sever, okşar ve bileğinden akan özü silerek yarasını iyileştirir.


AFRODİT KİŞİLİK ÖZELLİKLERİ

yunan mitolojisi afrodit ile ilgili görsel sonucu


Aphrodite altın sıfatıyla çoğu yerde karşımıza çıkar. Tanrıça için çoğunlukla kulanılan sıfatlar işveli, cilveli ve gönül alıcıdır. Güzelliği, sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen tanrıça, çoğu yerde oğlu Eros ile görünmektedir. Ancak Eros Hesiodos’a göre oğlu değildir ve Afrodit'in alayına daha sonra katılmıştır. Bunun yanı sıra tanrıçanın alayında güzelliği, zarafeti ve bereketi simgeleyen KharitlerHoralar ve Hymenaios yer almaktadır. Tanrıça çoğu kez çıplak betimlenir. Ayrıca takan her kadını dünyanın en güzel ve çekici kadını gösterebilen büyülü bir memeliği vardır. Hera, bu memeliği Truva savaşı'nı izleyen Zeus'u baş2tan çıkarıp kandırmak için kullanmıştır. ( wikipedia)

İLYADA'DA AFRODİT'İN MEMELİĞİ VERMESİ 




Altın Aphrodite der Homeros bu tanrıçaya, altın bir değer ölçüsü olmak üzere. Daha başka sıfatlarla niteler onu şairler: Bu güzeller güzeli tanrıça hep "gülümser"dir, işveli, cilveli ve gönül alıcıdır. Bunun sırrını Homeros, tanrıçanın ak köpüklerden olma bedeninde taşıdığı bir büyülü memelikte görür. Zeus'un aklını çelmeyi aklına koyan Hera bu memeliği ister günün birinde Aphrodite'den, şöyle seslenir ona (İlyada, XIV. Bölüm, 198–201, 213–218):
"........
Sende şu sevgi, şu alım var ya,
yani şu ölümsüzleri, ölümlüleri alt ettiğin,
işte onları bana ver bugünlük."
alacalı bulacalı bir kurdeleydi bu,
alımlı ne varsa hepsi onun içindeydi,
sevgi onun içindeydi, istek onun içinde,
cilveleşme, şakalaşma onun içinde,
en akıllı insanı ayartan aşk onun içinde."
Eros'la Himeros (arzu) takıldılar hemen peşine.
İlk günden bu oldu onun tanrılık payı
insanlar arasında da, ölümsüzler arasında da;
ona düştü kız cilveleri, gülüşmeleri, oynaşmaları,
sevmenin, sevişmenin tadı büyüsü."
Aphrodite de verir memeliği:
"… çözdü göğsünden nakışlı memeliğini,
Sevgiyi, sevişmeyi simgeleyen bu tanrıça bu büyüyü kendi kendine değil, çevresini saran başka tanrısal varlıkların aracılığıyla gerçekleştirir. Eros bazı efsanelere göre onun oğludur, ama Theogonia'da Eros, Aphrodite'den çok önce doğmuş evrensel bir güçtür, sonradan katılır Aphrodite'nin alayına (Theogonia, 201 v. d.):
"Doğup da yürüyünce tanrılara doğru

EVLİLİĞİ

Afrodit ölümlü ve tanrı birçok kişiyle birlikte olduysa da, sadece tanrı Hephaistos ile evlenmiştir. İstemeyerek yaptığı bu evlilik boyunca tanrıça kocasını Ares ile aldatır. Bu yasak ilişkisinden Phobos(Korku), Deimos(Dehşet) ve Harmonia(Uyum) doğar. Diğer önemli tanrı sevgilisi ise Hermes'tir. Bu beraberliğinde Hermaphroditos doğar. Bunun yanı sıra Adonis ve Ankhises ile ilişkileri vardır. Frigya prensesi kılığına girerek ilişki kurduğu Ankhises'ten olan çocuğu Aeneas ve diğer bir başka tanrı çocuğu Eros en ünlü çocuklarıdır.

KARIŞTIĞI 3 GÜZELLER EFSANESİ 


Paris (Alexandros) Troia kralı Priamos’un oğludur. Ülkesinin başına felaket getireceği 
kehaneti üzerine, doğar doğmaz ölmesi için İda Dağı’na bırakılmış, sağ kalmayı başarınca, Priamos’un hizmetkarı tarafından gizlice büyütülmüştür. Paris dağlarda çobanlık yaparak yaşamına devam etmektedir. Bu sırada Olympos’da da bazı olaylar meydana gelmektedir. Tanrıça Thetis, Zeus tarafından bir ölümlü olan Peleus ile evlendirilir. Bu düğüne Eris; yani nifak tanrıçası, kötü özellikleri nedeniyle davet edilmez. Bunu haber alan Eris, tanrılar ve tanrıçalar toplandıkları sırada aralarına, üzerinde “En Güzele” yazan bir altın elma fırlatır. Tanrıçalardan Athena, Hera ve Aphrodite en güzelin kendisi olduğunu söyleyerek, elmayı almak üzere atılırlar. Bunun üzerine Zeus, Hermes’i tanrıçaları İda Dağı’na götürmekle görevlendirir. Orada Paris’ten en güzel tanrıçayı seçip, elmayı ona vermesi istenecektir. Tanrıçalar Paris’in karşısına dizilirler. Hera, Paris’e yaklaşarak kendisini seçerse ona Asya İmparatorluğu’nu vereceğini söyler. Hera’nın ardından Athena, bilgelik ve gireceği tüm savaşlarda zafer; Aphrodite ise dünyanın en güzel kadınını vaat eder. Paris elmayı Aphrodite’ye vererek en güzel tanrıçayı Zeus adına belirler ve böylece kendisine vaat edilen dünyanın en güzel kadınını alacağı günü beklemeye koyulur
.(EN GÜZELİNİ BULUR AMA O DA BASKA BİR EFSANE)